Dolaşım Sistemi, Dolaşım Sistemimiz
  1. Anasayfa
  2. İnsan Fizyolojisi

Dolaşım Sistemi, Dolaşım Sistemimiz

0

Canlının yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için besin ve oksijenin hücrelere, hücrelerde oluşan karbon dioksit ve diğer metabolizma artıklarının da boşaltım organlarına taşınması gerekir. Bu taşıma olayı dolaşım sistemi ile sağlanır. Dolaşım sistemi, madde taşınmasından başka hormonların taşınması, vücut ısısının düzenlenmesi ve bağışıklığın sağlanmasında da görevlidir.

Dolaşım sistemi; maddelerin taşınmasını sağlayan kan, kanın tüm hücrelere ulaşmasını sağlayan damarlar ve damarlardaki kanın akışı için gerekli itici gücü bir pompa gibi sağlayan kalpten oluşur.

Kalp, kan ve damarların yapı, görev ve işleyişi

Kalp

Kalp tüm vücuda kan pompalayan, kastan yapılmış bir organdır. Göğüs kafesi içinde sağ ve sol akciğer arasında yer alır. Geniş kısmı yukarıya, dar kısmı sol akciğere dönük olarak yerleşmiştir. Kalp dört odacıktan oluşan bir organdır. Üstteki iki odacık kulakçık (atrium), alttaki iki odacık karıncık (ventrikül) adını alır. Kalbin sağ tarafındaki odacıklar sağ kulakçık ve sağ karıncık, sol tarafındaki odacıklar sol kulakçık ve sol karıncık adını alır. Bu odacıklarda kanın akışı kulakçıklardan karıncıklara doğrudur. Kulakçık ve karıncıklar arasında, kanın tek yönde akmasını sağlayan ve kulakçıklara geri kaçışını önleyen kapakçıklar vardır. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında üç parçalı (triküspit) kapakçık, sol kulakçık ile sol karıncık arasında iki parçalı (biküspit, mitral) kapakçık bulunur. Kalbin sol karıncığından çıkan aort ve sağ karıncığından çıkan akciğer atardamarlarında da yarım ay şeklinde tek yönlü açılan yarımay kapakçıkları vardır. Bu kapakçıklar kalpten pompalanan kanın kalbe geri dönmesini engeller.

Kalbe giren damarlara toplardamar, kalpten çıkan damarlara atardamar denir. Kulakçıklar toplardamarlarla, karıncıklar atardamarla bağlantılıdır. Sol kulakçığa akciğerden gelen ve oksijence zengin kan taşıyan akciğer toplardamarı, sağ kulakçığa tüm vücuttan gelen ve karbondioksitçe zengin kan taşıyan alt ve üst ana toplardamarlar bağlanır. Sol karıncıktan aort atardamarı çıkar ve tüm vücuda oksijence zengin kanı taşır. Sağ karıncıktan ise akciğer atardamarı çıkar ve akciğerlere oksijence fakir kanı taşır.

Kalp dıştan içe doğru perikart, miyokart ve endokart adı verilen üç tabakadan oluşur. Perikart en dışta bulunan, bağ doku yapılı, çift katlı zardan oluşan tabakadır. Bu zarların arasında bulunan sıvı sürtünmeyi azaltarak kalbin kolay çalışmasını sağlar. Miyokart, ortada bulunan tabakadır ve kalp kasından oluşur. Karıncıklardaki miyokart kulakçıklardakine göre daha kalındır. Tüm vücuda kan sol karıcıktan pompalandığı için sol karıncıktaki miyokart, sağ karıncığa göre daha kalındır. Endokart ise en içteki tabakadır. Kaygan yapıda olması kanın akışını kolaylaştırır. Kalbin sağ tarafındaki odacıklarda vücuttan gelen oksijence fakir kan, sol tarafındaki odacıklarda ise akciğerden gelen oksijence zengin kan bulunur. Kan dolaşımı kalple akciğerler ve kalple tüm vücut arasında olur. Kalple akciğerler arasında olan dolaşım küçük kan dolaşımı, kalple tüm vücut arasında olan dolaşım büyük kan dolaşımı olarak adlandırılır.

Küçük kan dolaşımında izlediği yol

Kalpteki oksijence fakir kan akciğer atardamarı ile sağ karıncıktan çıkıp akciğerlere giderek oksijence zenginleştikten sonra akciğer toplardamarıyla sol kulakçığa döner.

Büyük kan dolaşımında izlediği yol

Kalbin sol kulakçığına akciğer toplardamarıyla gelen oksijence zengin kan, sol karıncığa geçerek aortla sol karıncıktan çıkıp tüm vücudu dolaşır. Tüm vücudu dolaşarak oksijence fakirleşen kan, alt ve üst ana toplardamarlarla kalbin sağ kulakçığına döner.

Kalp sinir sisteminden herhangi bir uyarı gelmeden yapısı gereği kendi kendine uyarı oluşturarak atmaya başlar. Embriyo döneminin 4. haftasından itibaren atmaya başlayan kalp yaşam boyu hiç durmadan atmaya devam eder. Kalbin çalışmasının kontrolü her ne kadar kendi yapısındaki özelleşmiş dokularla sağlansa da bazı faktörler kalbin ritmik kasılması üzerinde etkilidir. Örneğin adrenalin ve tiroksin hormonları ile kahvede bulunan kafein ve çayda bulunan tein gibi uyarıcı maddeler kalbin çalışmasını hızlandırır. Vagus siniri ile asetilkolin hormonu ise hızlanan kalp ritmini yavaşlatır.

Kalbin ritmik kasılma ve gevşemesinin atardamarlarda hissedilmesine nabız denir. Kalbin kasılıp gevşemesi sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınca tansiyon denir. Tansiyon, büyük ve küçük tansiyon olarak iki çeşittir. Büyük tansiyon karıncıkların kasılması sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınçtır. Küçük tansiyon karıncıkların gevşemesi sırasında kanın atar damar duvarına yaptığı basınçtır. Sağlıklı bir yetişkinde dinlenme hâlinde büyük tansiyon 120 mm Hg, küçük tansiyon ise 80 mm Hg’dir.

Damarlar

Kalpten pompalanan kan damarlar ile tüm vücuda taşınırken vücuttaki kan da yine damarlar ile kalbe taşınır.

Kan dolaşım sisteminde atardamar, toplardamar ve kılcal damar olmak üzere üç çeşit damar bulunur.

Atardamar

Atardamarlar kanı kalpten alarak doku kılcallarına iletir. Bu damarlar dıştan içe doğru lifli bağ doku, elastik lifler içeren düz kaslar ve epitel dokudan oluşan endotel tabakası olmak üzere üç tabakadan oluşur. Endotelin kaygan bir yapıda olması kan akışı sırasında oluşabilecek sürtünmeyi en aza indirir. Atardamarlar kalpten çıkan damarlar olduğu için kan basıncı ve kanın akış hızı yüksektir. Bu basınca dayanabilmek için bol miktarda elastik lif taşırlar. Bu lifler aynı zamanda damara kazandırdığı esneklik sayesinde kanın damar içinde ilerlemesini sağlar.

Atardamarlar oksijence zengin kan taşırken sadece akciğer atardamarı oksijence fakir kan taşır. Bu damarlarda kanın hareketi karıncıkların kasılmasıyla oluşan basınç, atardamardaki düz kasların kasılması, arkadan gelen kanın öndekini itmesi ve yer çekimi gibi olayların etkisi ile gerçekleşir.

Toplardamar

Kanı, doku ve organlardan kalbe getiren damarlardır. Toplardamarlar atardamarlarda olduğu gibi bağ doku, düz kas ve endotel olmak üzere üç tabakadan meydana gelmesine rağmen bazı farklar vardır. Bu farklar; biri dış tabakadaki bağ dokunun liflerinin az olması, orta tabakada yer alan kas dokunun ince olması ve elastik lifler bulunmamasıdır.

 

Toplardamarlarda kan basıncı düşüktür. Bu damarların çeperleri atardamarlara göre daha ince, çapları daha büyüktür. Bu nedenle daha çok kan bulundurur. Kanın akış hızı atardamarlara göre daha yavaştır. Vücudun üst bölgelerindeki kanın kalbe akışında yer çekimi rol oynar. Vücudun alt bölgelerindeki kanı kalbe getiren toplardamarlarda ise tek yöne açılan ve kanın yer çekimine bağlı olarak geriye akışını önleyen kapakçıklar etkilidir. Ayrıca damarların etrafındaki iskelet kaslarının kasılması, soluk alma sırasında göğüs boşluğunun artan hacmi, kulakçıkların gevşemesi ile oluşan emme basıncı toplardamarlardaki kanın hareketinde etkilidir.

Kılcal damarlar

Kılcal damarlar atardamar ile toplardamar arasında bulunur. İnce çeperlidir ve endotel adı verilen tek sıralı yassı epitel doku hücrelerinden oluşur. Düz kas ve bağ doku içermez. Kılcal damarlar tüm vücudu bir ağ gibi sararak geniş Görsel 4.14. Kılcal damar ağı bir yüzey oluşturur. Böylece kan ile doku sıvısı arasında madde alışverişini kolaylıkla yapar.

Kan damarlarındaki kan akış hızı hızlıdan yavaşa doğru;

Atardamar > Toplardamar > Kılcaldamar

Kan damarlarındaki kan basıncı yüksekten düşüğe doğru;

Atardamar > Kılcaldamar > Toplardamar

Kan basıncını; kalbin atış gücündeki artış, kan miktarındaki artış ve kan damarlarının büzülmesi artırır. Aort, kalpten çıkan ve kanı tüm vücuda götüren damar olduğu için kan basıncı en yüksek bu damardadır. Kılcal damarlarla doku hücreleri arasında madde alışverişini etkileyen iki farklı basınç vardır. Bunlar kan basıncı (KB) ve kandaki proteinlerden kaynaklanan ozmotik basınç (OB)’dır.

Kan basıncı kalbin kanı pompalamasıyla oluşan basınçtır ve atardamar ucundan toplardamar ucuna doğru azalır. Ozmotik basınç ise kan plazmasında bulunan çeşitli proteinlerden kaynaklanan basınçtır. Bu moleküller kılcal damardan çıkamadığı için damar içindeki ozmotik basınç değişmez.

Kılcallarda, atardamar ucundan toplardamar ucuna gidildikçe kan basıncı azalırken ozmotik basınç değişmez. Kan basıncının ozmotik basınçtan büyük olduğu yerlerde kılcallardan doku sıvısına, ozmotik basıncın kan basıncından büyük olduğu yerlerde ise doku sıvısından kılcallara madde geçişi olur. Böylece kanın içindeki besin ve oksijen doku hücrelerine, hücrelerdeki atık maddelerde kana geçer.

Kan

Kan, vücudu bir ağ gibi saran damarlar içinde dolaşır. Kanın görevleri genel olarak taşıma, düzenleme, savunma ve korumadır. Taşıma görevi: Akciğerlerden aldığı oksijeni ve sindirim sonucu oluşan besin monomerlerini hücrelere, hücrelerden aldığı metabolik atıkları böbreklere, karbondioksiti ise akciğerlere taşır. Ayrıca salgı bezleri tarafından üretilen hormonları da hedef hücrelerine taşır.

Düzenleme görevi: Vücudun su, asit, baz dengesinin düzenlenmesinde ve vücut sıcaklığının sabit tutulmasında görev alır. Savunma ve koruma görevi: Kan, vücuda giren zararlı maddeleri etkisiz hâle getirir. Bu durum kanda bulunan akyuvarlar ve antikorlar ile sağlanır. Ayrıca yaralanma durumunda pıhtılaşarak hem kanamayı durdurur hem de yara açıklığından mikropların girmesini engeller. Kan doku, kan hücreleri ve plazmadan oluşur.

Kan hücreleri; oksijen taşıyan alyuvarlar (eritrositler), savunmada görev alan akyuvarlar (lökositler) ve pıhtılaşmada görev alan kan pulcuklarından (trombositler) meydana gelir.

a. Alyuvarlar (Eritrositler)

Aktif hareket edemeyen kan akışıyla bir yerden başka bir yere taşınan hücrelerdir. 1 mm3 kanda yaklaşık 4-5 milyon alyuvar vardır. Yapılarında kana kırmızı rengini veren hemoglobin bulunur. Hemoglobin, oksijen ve karbon dioksidin taşınmasında görev alır. Alyuvar sayısı cinsiyete, yaşa ve deniz seviyesinden yüksekliğe göre değişir. 1 mm3 kanda erkeklerde 5 milyon, kadınlarda ise 4 milyon kadar alyuvar bulunur. Deniz seviyesinden yükseklere çıkıldıkça atmosferdeki oksijen miktarı azaldığı için alyuvar sayısı artar. Gebeliğin 3-5. aylar arasında karaciğer ve dalakta üretilen alyuvarlar, gebeliğin 5. ayından itibaren yaşamın sonuna kadar kırmızı kemik iliğinde üretilir. Alyuvarlar ilk oluştuklarında çekirdekleri ve organelleri bulunur. Olgunlaştıklarında bu yapılarını kaybettikleri için bölünemez ve kendilerini yenileyemez. Ömürleri ortalama 120 gündür. Ömürlerini tamamlayan alyuvarlar karaciğer ve dalakta parçalanır.

b. Akyuvarlar (lökositler)

1 mm3 kanda yaklaşık 8 bin-10 bin arasında bulunan akyuvarlar, renksiz kan hücreleridir. Alyuvarlardan farklı olarak bu hücrelerin çekirdekleri ve organelleri vardır. Vücutta enfeksiyon olduğunda akyuvar sayısı artar. Sayısı artan akyuvarlar enfeksiyona neden olan yabancı maddeleri etkisiz hâle getirir. Ayrıca akyuvarlar hasar görmüş doku parçalarını da yok eder. Akyuvarların ömürleri genelde 4 saat ile 4 gün arasında değişir. Akyuvarlar kemik iliğinde üretilir. Üretim yeri olan kemik iliğinde olgunlaşanlarına B lenfosit, timüs bezinde olgunlaşanlarına T lenfosit denir. T lenfositleri antijene doğrudan saldırarak vücudu savunur. B lenfositleri ise salgıladıkları maddelerle bakteri ve virüsleri etkisiz hâle getirir.

c. Kan Pulcukları (Trombositler)

1 mm3 kanda 150 ila 400 bin kadar kan pulcuğu bulunur. Renksiz ve çekirdeksiz olup kemik iliğindeki büyük hücrelerden kopan parçalardan oluşur. Kan pulcukları kanın pıhtılaşmasında görevli özel bir protein üretir. Böylece yaralanma durumunda pıhtılaşmaya yardımcı olarak kanın damardan dışarı akmasını engeller. Ömürleri yaklaşık 7-10 gündür. Ömrünü tamamlayan kan pulcukları karaciğer ve dalakta parçalanır. Kan plazmasının yaklaşık %90’ ı sudur. Bununla birlikte plazma proteinleri (albumin, globulin, protrombin, fibrinojen, antikorlar), besin maddeleri, metabolik artıklar, solunum gazları, hormonlar gibi çeşitli maddeler bulunur.

Kan Grupları

İnsanlarda kan nakillerinde dikkate alınan A, B, AB ve O olmak üzere dört farklı kan grubu vardır. Bu farklı kan grupları alyuvarların zarında bulunan antijen çeşidi ve alyuvarların plazmasında bulunan antikor çeşidi ile belirlenir. Tabloda da görüldüğü gibi A kan grubuna sahip bir kişinin alyuvarlarının zarında A antijeni, plazmasında anti-B antikoru vardır. B kan grubuna sahip kişinin alyuvarlarında B antijeni, plazmasında anti-A antikoru vardır. AB kan grubundaki kişinin alyuvarlarının zarında A ve B antijenleri varken plazmasında antikor bulunmaz. 0 kan grubundaki kişinin alyuvar zarında antijen bulunmazken, plazmasında anti-A ve anti-B antikorları vardır.

Kan nakillerinde A antijeni ile anti-A, B antijeni ile anti-B bir araya gelmemelidir çünkü bu durumda alyuvarlar birbirine yapışır, kümelenir ve çökelme meydana gelir. Örneğin A kan grubuna sahip bir kişinin kanı, B kan grubuna sahip bir kişiye verildiğinde B kan grubundaki anti-A antikorları, A kan grubundan gelen A antijenlerine tutunarak alyuvarların kümelenmesine ve çökelmesine neden olur. Bu durumda damarlar tıkanır ve ölüme kadar giden bir süreç gerçekleşebilir.

Kan gruplarının belirlenmesinde etkili olan diğer bir durum Rh faktörüdür. Alyuvarlarda Rh antijeni taşıyan kana Rh(+), taşımayan kana Rh(-) adı verilir. Kanda Rh antijeni için bir antikor yoktur. Rh(-) kana sahip birine Rh(+) kan verildiğinde hazır Rh antikoru olmadığından önemli bir çökelme gerçekleşmez fakat Rh antikorları oluşur. Bu kişiye ikinci kez Rh(+) kan verilirse ilk nakil sırasında oluşturulan antikorlar alyuvarları çökeltir. Kan nakillerinde en uygunu her grubun kendi kan grubundan kan almasıdır. Böylece çökelme olmayacaktır. Aksi durumda kanda çökelmeler meydana gelerek ölüme kadar giden sonuçlar ortaya çıkabilir.

Kan, yapay olarak üretilemeyen ve kaynağı canlı vücudu olan bir sıvıdır. Kan bağışı, kan bekleyen insanların hayatlarının kurtarılmasını sağlayan önemli bir davranıştır. Bu nedenle 50 kg’ın üzerinde 18-65 yaş arasında bulunan, hemoglobin değeri normal olan ve önemli bir sağlık sorunu olmayan kişiler kan bağışında bulunmalıdır. Kan bağışı, aynı zamanda kan veren kişilerin de kan üretiminden sorumlu olan hücrelerinin uyarılarak yenilenmesini sağlar. Kan nakillerinde kanda bulunan bazı virüs ve bakteriler, alıcı kişinin doku ve organlarında hastalıklara neden olabilir. Bu nedenle kan nakillerinde test edilmiş kan kullanılır.

Lenf Dolaşımı

Kan dolaşımı ile dokulara gelen maddeler kılcal damarlardan doku sıvısına geçerek hücrelere, hücrelerden de kılcal damarlara geçerek kan dolaşımına geri katılır fakat doku sıvısına geçen küçük proteinler, akyuvarlar ve bazı maddeler kılcal kan damarlarına geri dönemez ve doku sıvısında kalır. Doku sıvısında kalan bu maddelerin kan dolaşımına katılması lenf sistemi ile olur. Lenf sistemi; lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümünden oluşur.

 

Bazı akyuvar çeşitlerini üreterek vücudun bağışıklığına katkı sağlamak ve yağların sindirimi sonucu oluşan yağ asidi ve gliserolün kan dolaşımına karışmasını sağlamak da lenf dolaşımının görevlerindendir. Lenf dolaşımı, kan dolaşımına göre oldukça yavaştır. Lenf sıvısı, kandan farklı olarak alyuvar bulundurmaz. Bu yüzden renksizdir. Lenf damarları ise kan dolaşımından farklı olarak atardamar içermez. Sadece kılcal ve toplardamarlardan oluşur. Lenf kılcal damarlarının doku sıvısında olan ucu açık diğer ucu kapalıdır. Ayrıca lenf toplardamarlarında lenf sıvısının geriye akmasını önleyen kapakçıklar vardır. Böylece lenf sıvısı lenf sisteminde tek yönlü dolaşım sağlayarak kalbe ulaşır.

Lenf kılcalları doku sıvısından topladıkları lenf sıvısını lenf toplardamarlarına iletir. Lenf toplardamarları da kan dolaşımına bağlanarak lenf sıvısının kana karışmasını sağlar. Atardamar olmadığı için lenf sıvısı toplardamarlarla kalbe doğru gider. Lenf sıvısı kana karışırken iki yol izler. Bağırsaklardan emilen yağlı besinler ve vücudun alt kısmından toplanan lenf sıvısı, göğüs kanalıyla (en büyük lenf damarı) sol köprücük altı toplardamarına geçerek kana karışır. Vücudun diğer kısımlarından toplanan lenf sıvısı ise boyun bölgesi büyük lenf damarı ile sağ köprücük altı toplardamarına geçerek kana karışır. Kana karışan lenf üst ana toplardamara geçerek kalbin sağ kulakçığına iletilir.

Lenf damarlarının birleştiği yerlerde lenf düğümleri bulunur. En önemli lenf düğümleri dalak ve bademciklerdir. Lenf düğümleri bağışıklık hücreleri olan lenfositleri (akyuvar) üretir. Lenfositler de bakteri ve yabancı maddelerin dolaşım sistemine girmesini engelleyerek vücut savunmasında görev alır. Vücut bir enfeksiyonla savaşırken, Lenfositler hızla çoğaldıklarından, lenf düğümleri şişer ve hassas hâle gelir. Doktorun hastanın boynundaki, koltuk altındaki ve kasıklarındaki lenf düğümlerinde şişme olup olmadığını kontrol etmesinin nedeni budur. Lenf damarlarının tıkanması ya da damarlarda bulunan kapakçıkların yapısının bozulması sonucunda, lenf sıvısının kan dolaşımına katılımı tam olarak gerçekleşemez ve doku arası boşluklarda sıvı birikir. Bu duruma ödem denir. Ayrıca kılcal damarlardaki kan basıncının artması, kılcal damarların geçirgenliğinin artması, dokulardaki sodyum miktarında oluşan değişiklikler de ödeme neden olabilir.

 

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir