Bireylerin sağlığı gibi toplumların sağlığı da genetik, kişisel risk faktörleri ve tıbbi hizmetlerden daha az olmamak üzere toplumsal faktörlere bağlıdır. Sağlıkta sosyal eşitsizlikler yüzyıllar boyunca halk sağlığı alanında anlaşılmış ve belgelenmiştir.
1840-1850 tarihli Chadwick ve Shattuck raporları, yoksulluk ve kötü temizlik, barınma ve çalışma koşullarının yüksek ölüm oranıyla ilişkisini belgelemiş ve sosyal epidemiyoloji fikrini başlatmıştır. Siyasi ve sosyal ideolojiler, şu veya bu türden evrensel sağlık sistemleri dahil olmak üzere refah devletinin sağlık durumundaki sosyal ve coğrafi farklılıkları ortadan kaldıracağını düşünüyordu. 1880’lerde Almanya’da zorunlu sağlık sigortasının uygulamaya konulmasından, 1995’te Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal sağlık sigortası girişiminin başarısız olmasına kadar, sağlıktaki eşitsizliklerle başa çıkmaya yönelik sosyal reformlar, tıbbi ve hastane hizmetlerine erişimi iyileştirmeye odaklanmıştır. Hemen hemen tüm sanayileşmiş ülkeler bu tür sistemleri geliştirmiş ve sağlık durumunun iyileştirilmesine katkıları sosyal sistemin önemli bir parçası olarak görülmektedir. Ancak sağlık hizmetlerine evrensel erişimi olan toplumlarda bile daha düşük sosyoekonomik statüye sahip kişiler, çok çeşitli hastalıklardan daha yüksek hastalık ve ölüm oranlarından muzdariptir.
Sağlık hizmetlerine erişim, morbidite, mortalite ve modellerde bölgesel, etnik ve sosyoekonomik farklılıklar üzerine yapılan son araştırmalar ve incelemeler, sağlık eşitsizliklerinin tüm toplumlarda mevcut olduğunu göstermektedir.
Kardiyovasküler hastalık epidemiyolojisi, günümüzde klasik olan stres, sigara, kötü beslenme ve fiziksel hareketsizlik risk faktörleri ile doğrudan ilişkilidir. Buna karşın kronik hastalıkların sosyal farklılıklar, insanların kendi yaşamları üzerinde sahip oldukları kontrol derecesi gibi, bireyin psikolojik ihtiyaçlarıyla ilgili olabilecek sosyal ve ekonomik konulardan da etkilendiği bilinmektedir. Mavi yakalı işçiler, yaşamları üzerinde beyaz yakalı meslektaşlarına göre daha az kontrole sahipler ve yüksek sosyal sınıflara göre daha yüksek koroner kalp hastalığı ölüm oranlarına sahiptirler.
Diğer çalışmalar, kardiyovasküler hastalıklarda sağlıklı yaşam tarzı, dindarlık ve aile destek sistemlerinin koruyucu etkileri ile birlikte göç, işsizlik, şiddetli sosyal ve politik değişim gibi faktörlerin olumsuz etkileri görülmektedir. Sosyal koşullar tüm toplumlarda hastalık dağılımını etkilemektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’da tüberküloz, kısmen yüksek riskli nüfus grupları, yoksulluk ve toplumdan yabancılaşma nedeniyle kentsel alanlarda önemli bir halk sağlığı sorunu olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Tıbbi bakım sağlayıcısının yanı sıra önleme ve halk sağlığı da dahil olmak üzere daha geniş sağlık sistemi tarafından yapılan müdahaleler ortaya çıkan bu olumsuzlukların kontrol altına alınmasında anahtar bir rol üstlenmektedir. Ev sahibi-etken-çevre paradigması, sosyopolitik çevrenin ve organize müdahale çabalarının hastalığın epidemiyolojik ve bireysel klinik seyrini etkilediği daha geniş bağlamda da önemlidir. Sağlık sistemi, doğrudan birincil önleme veya tedavi yoluyla veya dolaylı olarak topluluk veya bireysel risk faktörlerini azaltarak hastalığın oluşumunu veya sonucunu etkilemeyi amaçlamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü Eşitsizlikler Komisyonu: Ülkeler içinde ve arasında görülen en önemli eşitsizliği yaşam süreleri olarak ifade etmektir. Ortalama yaşam süreleri ülkeler arasında 20 yıl veya daha fazla farklar ortaya çıkarabilmektedir. Sağlıktaki bu eşitsizliklerin çoğunun temelinde sosyal faktörler yer almaktadır.
Sosyal koşulların sağlık üzerindeki etkileri, sağlığı teşvik etmeyi amaçlayan müdahaleler ile kısmen dengelenebilmektedir. Halk sağlığı koşulları kavramının genişletilmesi; örneğin, iyileştirilmiş sanitasyon veya verimli ve etkili bir şekilde kullanılan kaliteli birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetleri yoluyla herkesin kullanımına sunulmasını amaçlamaktadır. Hastalığı veya komplikasyonlarını önlemeye yönelik yaklaşımlar, Londra’daki kolera salgınını durdurmak için Broad Street pompa kolunun çıkarılması veya Goldberger’in pellagra üzerindeki çalışmasında olduğu gibi diyetlerin değiştirilmesi gibi çevrede fiziksel değişiklikler gerekebilmektedir. Halk sağlığının büyük başarılarında düşük teknolojiye sahip uygulamalar olmasına karşın, çok ciddi sağlık kazanımları elde edilmesine imkan sağlamasıdır. Bazı örnekler arasında DDT kullanımından kaçınmak, oral rehidrasyon çözümleri, peptik ülser tedavisi, obeziteyi azaltmak için egzersiz ve diyet, hastanelerde el yıkama, hijyen uygulamaları, HIV ve kanser dahil cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların önlenmesi için sağlık eğitimi gibi konular yer almaktadır.
İstihdam, sosyal güvenlik, kadın eğitimi, rekreasyon, aile geliri, yaşam maliyeti, barınma ve evsizlik açısından toplumsal bağlam, bir nüfusun sağlık durumu ile ilgilidir. Zengin bir ülkede gelir dağılımı, üst ve alt sosyoekonomik gruplar arasında sağlık durumunu etkileyen geniş bir boşluk bırakabilir. Medya, neyin yayımlanacağını ve topluma bilgi sunulacağı bağlamı seçerek halkın sağlık sorunlarına ilişkin algısını etkileme konusunda büyük bir güce sahiptir. Modern medya, bir bireyin bazı sağlık sorunlarının riskini abartma eğilimini etkileyebilirken, diğerlerine yönelik riski küçümseyerek sonuçta sağlık tercihlerini etkileyebilir.
Kaynak: Halk Sağlığı kitabı – Prof.Dr. Eray YURTSEVEN