Canlılar tarafından üretilemeyen, doğadan hazır olarak alınan, yapısında genellikle karbon ve hidrojen elementlerini birlikte bulundurmayan bileşiklere inorganik bileşik denir.
İnorganik bileşikler su, mineraller, asitler, bazlar ve tuzlardır. Küçük yapılı olduklarından sindirilmeden kana geçer ve hücre içine alınır. İnorganik bileşikler enerji vermez; yapıcı, onarıcı ve düzenleyici olarak görev yapar.
Suyun Canlılar İçin Önemi
Su molekülü, bir oksijen atomuna kovalent bağlar ile bağlanan iki hidrojen atomundan oluşur. Tüm canlıların yapısını oluşturan temel madde sudur. Dünyanın ve insan vücudunun yaklaşık dörtte üçü sudan oluşur.
Su, hem dünya hem de canlılar için mutlak gerekli bir bileşiktir. Canlıların yaşadığı ortama ve içinde bulunduğu duruma göre sahip oldukları su miktarı farklılık gösterir. Su bitkilerinde su oranı %98’e ulaşırken kuru tohumlarda su oranı %15’in altına düşer. Fasulye, mercimek, mısır gibi tohumlar kuru ortamda çimlenmez. Bunun nedeni su oranının çok az olması ve buna bağlı olarak metabolizma hızının oldukça yavaşlamasıdır. İnsanların da çeşitli doku ve organlarındaki su miktarı birbirinden farklı olduğu için metabolizma hızları da farklılık gösterir.
Kohezyon: Su molekülleri birbirlerine hidrojen bağı ile bağlanır. Su molekülleri arasında kurulan hidrojen bağının çekim kuvvetine kohezyon denir.
Kohezyon sayesinde köklerden alınan su molekülleri, kopmayan bir sütun hâlinde yapraklara doğru çıkar. Örneğin sekoya gibi boyu 100 metreyi geçen ağaçlarda su topraktan alınıp kohezyonun da etkisiyle metrelerce yükseğe rahatlıkla taşınır.
Suyun hava ile temasta olan yüzeyini kırmak zordur. Çünkü yüzeydeki su molekülleri altındaki diğer su moleküllerine de hidrojen bağıyla bağlıdır. Bu bağlar sayesinde yüzey gerilimi olarak bilinen durum oluşur. Bunun sonucunda böcekler su üzerinde yürüyebilir.
Su, canlılardaki bileşiklerin çözünmesi ve taşınmasında da görev alır. Bitkiler topraktaki maddeleri suda çözünmüş olarak kökleriyle alır. İnsanlarda ve hayvanlarda metabolizma faaliyetleri sonucu oluşan atık maddeler ve besinler kan ile taşınır. Kan dokusunun %98’ini su oluşturduğundan iyi bir çözücü ve iyi bir taşıyıcıdır. Yetişkin bir insanın vücut su dengesini koruyabilmesi için günde, yaklaşık 2,5 litre su tüketmesi gerekir. Bu miktar bireyin kütlesine, fiziksel aktivitelerine, tükettiği besinlerin özelliğine, hava sıcaklığına ve neme bağlı olarak değişir.
Suyun birçok bileşiğe göre özgül ısısı çok yüksektir. Öz ısı bir bileşiğin sıcaklığını 1 oC derece artırmak için verilmesi gereken ısı enerjisi miktarıdır. Suyun öz ısısının yüksek olması, ısı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu gösterir. Su, ortamdan ısı alır ve bu sayede sıcak mevsimlerde yerkürenin fazla ısınmasını engeller.
Suyun sıcaklığı düşerken de ortama ısı verdiğinden soğuk mevsimlerde yerküre normalden fazla soğumaz. Bunun sonucunda yerküre canlılar için elverişli bir ortam hâline gelir. Suyun öz ısısının yüksek olmasından kaynaklanan bu olaylar, canlı vücudu için de geçerlidir. Örneğin bitki yapraklarında ve insanda terleyerek suyun buharlaşması sayesinde doku ve vücut ısısını sabit tutmaya çalışır. Buz, sıvı sudan daha hafif olduğu için suyun üzerinde yüzer. Bu durum göller ve kutup denizlerindeki canlıların donmuş hâldeki yüzeyin altında yaşamlarını olası kılar. Sindirim reaksiyonları sırasında harcanan su aynı zamanda fotosentezin de ham maddesidir.