Canlılar bilimine bağlı değişik kolların ortaya koydukları veriler ile biyolojinin dışında kalan alanların sundukları veriler arasında bağlar kurularak canlıların, özellikle de insanların, gerek birey
—davranış biliminde olduğu gibi— gerekse toplu haldeki —sosyobiyolojide olduğu gibi— yaşayışlarının, ayrıca çevreyle olan alışverişlerinin —çevre biliminde olduğu gibi— düzenlice ele alındığı
alan biyoetiktir.
Tıp Ahlakı
Biyoloji felsefesinin geniş bir kesimini oluşturan teorik biyoloji, biyoloji teorilerinin kimisince felsefeyle uzak yakın ilgisi bulunmayan başlı başına bir çalışma sahası olarak tanıtılmaktadır. Yine başka teoricilerse, teorik biyolojiyi, biyoloji felsefesiyle anlamdaş kabul etmektedirler. Buradan da biyoloji felsefesi ile teorik biyoloji terimlerinin tanımında bile tam bir görüş birliğinin henüz
sağlanamamış olduğu ortaya çıkıyor.
Sözü edilen iki terimin sallantıya, duraksamaya yer vermemecesine belirlenmiş olmaması tesadüf eseri sayılmamalıdır. Seçikçe belirlenmemişlik, canlılar biliminin nasıl olsa genel niteliğidir. Söz konusu bilimin, daha doğrusu, bilimler öbeğinin sınırları henüz belirgince ortaya çıkarılmış değildir. Sınırdan kasdedilen ise, canlılar biliminin bağlanabileceği, dayanabileceği bu bilime has bir aksiyonlar sistemi ile inceleme yöntemidir. Gerçi sözünü ettiğimiz bilimin konusu, canlıdır. Ancak, bir varlığa yahut sürece nereden sonra “canlı” demeğe başlayabiliriz? Hangi olaylara, hangi süreçlere, hangi nitel ile nicel durumlara bakarak “şu canlıdır, bu canlı değildir” demek hakkını kendimizde bulabiliriz?
Bir kısım bilim felsefecisi (epistemolog), “canlı” diye başlı başına bir olayın bulunmadığı, bunun, değişik türden bir fizik-kimya olayı yahut süreci olduğunu ileri sürmektedir. Bir başka kısım da, “canlı” denilen olaylar ile süreçlerin özgün oldukları, bundan dolayı da bunları ele alan bilim olarak biyolojinin, her ne kadar fizik-kimya bilimleriyle kesişen birtakım yöreleri varsa da, özerk sayılması gerektiği kanısındadır. Bir ân için ikinci görüşü benimsemiş olalım. Buna göre, “canlı” kavramı altında derlenmiş belli birtakım olaylar ile süreçlerden söz açabiliriz. Ne var ki “canlı”yı seçikçe sınırlayıp tanımlamağı başardığımız kanısına vardığımız gün bile, canlılar bilimini fizik-kimya gibi bel bağlanabilir bir deneysel (empirik) doğa bilimi olduğunu ilân etmemiz yine de vazgeçilmez bir şarta dayanacak.
Canlılar bilimine konu olan başlıca olayların yahut süreçlerin tekrarlanabilir, daha açık bir deyişle, her dem deneylenebilir cinsten olmaları gerekir. Canlılar biliminin konusu olan olayların önemli bir kesimi oysa, her dem deneylenebilir cinsten değildir.
Şu son söylenenlerden başlıca iki sonuç çıkmaktadır:
1) Sergiledikleri belli birtakım nitelikler yüzünden fizik-kimya bilimlerinin konusuna girmeyen, seçikçe sınırlayamadığımız, bununla birlikte “canlı” diye aşırı kuşatıcı bir kavram altında kullanmaktan da gayrı çıkar yol bulamadığımız olayların varlığını inkâr edemiyoruz.
2) Başta gelen özelliği, hep tekrarlanamayan, deneylenemeyen bu olayları konu alan canlılar bilimi, genellikle öteki deneysel doğa bilimlerinden ayrılır. Bu sebepten canlılar biliminin, öbür doğa bilimlerinden az çok değişik bir aksiyom sistemi ile araştırma-inceleme yöntemine sahip bulunması açıkça ortaya çıkmaktadır.
İşte bütün bu ve buna bağlı başka bir sürü teorik sorunla, “canlı” dediğimiz varlıkları yahut olayları konu alan uzmanlar, yani denel biyologlar elbette doğrudan uğraşmazlar. Ne var ki bu önemli düğüm çözülmedikçe denel biyolojinin sunduğu sonuçların teori seviyesinde verimlendirilmeleri hayal olarak kalacak. “Canlı”yı gerekli ölçüde belirleyemedikçe de insan olarak kendimizi doğru düzgün anlamamızın söz konusu olup olmayacağı ise tartışmaya açık bir sorudur.