Belli bir yerde belli bir zamanda bulunan, birbirleriyle çiftleşip üreyebilen ve aynı tür içinde yer alan canlıların oluşturduğu bireyler topluluğuna popülasyon denir.
Popülasyonun kendisine ait bir birey sayısı, büyüklüğü, yoğunluğu, taşıma kapasitesi ve bireylerinin yaş dağılımı vardır. Bu özelliklere popülasyonun dinamikleri, popülasyon dinamiklerinin zaman içerisindeki değişimlerinin incelenmesi ve nedenleri üzerinde çalışılmasına da demografi denir. Popülasyonun dinamiklerini inceleyecek olursak:
İçindekiler
Popülasyonun Yoğunluğu
Birim alana veya birim hacme düşen birey sayısı, popülasyonun yoğunluğunu verir. Suda yaşayan canlıların yoğunluğunda suyun hacmi, karada yaşayan canlıların yoğunluğunun belirlenmesinde ise alan belirleyicidir. Örneğin; 1 m2 alandaki saka kuşları veya 10 m3 sudaki sazan balıkları gibi değerler, popülasyonun yoğunluğunu verir. Birey sayısı arttığında veya alan daraldığında popülasyon yoğunluğu artar, birey sayısı azaldığında veya alan genişlediğinde popülasyon yoğunluğu azalır. Örnek olarak; şehirleşme faaliyetleri ormanlık alanlarda yaşayan hayvanların yaşam alanlarını olumsuz etkileyeceğinden, rekabete dayalı besin yetersizliği ortaya çıkar.
Popülasyonun Dağılımı
Dağılım, popülasyondaki bireyler arasındaki etkileşimi doğrudan etkileyen bir faktördür. Popülasyona ait bireylerin popülasyonun kapladığı alan içindeki yerleşimleridir. Popülasyonlarda üç çeşit dağılım görülür:
1. Kümeli Dağılım: Bireylerin popülasyon içinde grup, sürü oluşturarak bir arada bulunduğu en sık görülen dağılım şeklidir. Örneğin; topraktaki minerallerin yoğun olduğu yerlerde bitkiler kümelenerek bulunabilirken, kurt, aslan gibi bazı hayvanlar da sürüler oluşturarak gezebilirler. Bazı hayvan gruplarında normalde kümelenme olmamasına rağmen üremek, avlanmak, avcılardan korunmak için bu şekilde bir dağılım görülebilir.
2. Düzenli Dağılım: Bu popülasyonlarda, bireyler arasındaki mesafe yaklaşık olarak aynıdır aynı zamanda bireyler arasında etkileşim de kuvvetlidir. Özellikle bitkiler güneşten en iyi şekilde yararlanabilmek, hayvanlarda alan savunması için düzenli dağılım gösterebilirler.
3. Rastgele Dağılım: Popülasyonlarda en az görülen dağılım şeklidir. Bu tür dağılımda bireyler arasındaki etkileşim azdır. Örneğin; papatya gibi kır çiçekleri ve tohumları rüzgârla taşınan karahindiba bahar aylarında rastgele dağılım gösterir.
Popülasyonların Yaş Dağılımları
Popülasyondaki bireyler; yaş durumları bakımından üreme öncesi olan 0-15 yaş dönemi (genç), üreme dönemi olan 15-50 yaş (ergin) ve üreme sonrası dönemi olan 50 ve üzeri yaşlar (yaşlı) bireyler olmak üzere üç grupta incelenir. Diğer canlılarda bu dönemlerin süreleri değişiklik gösterebilir. Genelde yaşam süreleri 15 yıldır. 0-1 yaş üreme öncesi, 1-12 yaş üreme dönemi, 12 yaş ve üzeri üreme sonrası dönemdir. Yaş dağılımları, popülasyonların geçmişi ve geleceği hakkında fikir verebilir. Örneğin; büyümekte olan popülasyonlarda genç bireylerin sayısı daha fazladır bu nedenle geniş tabanlı yaş piramidi, küçülmekte olan popülasyonlarda ise yaşlı birey sayısı daha fazla olduğundan dar tabanlı yaş piramidi görülür. Popülasyonların dengede olması her yaş grubunun oranının birbirine yakın olduğu fikrini verir.
Popülasyonun Büyüklüğü
Popülasyon büyüklüğünün saptanması için, popülasyon bireylerinin yaşa bağlı hayatta kalma durumları takip edilerek elde edilen verilerle hayat tabloları oluşturulur. Popülasyondaki birey sayısı, doğumlarla ve içe göçlerle artarken ölümlerle ve dışa göçlerle azalır. Bu durumu matematiksel denklemle ifade edecek olursak:
Hayat tabloları oluşturulurken bir grup birey, doğumdan ölümlerine kadar takip edilir ve hayatta kalma eğrileri çizilir. Temelde üç tip hayatta kalma eğrisi vardır. Tip 1 hayatta kalma eğrisine sahip popülasyonlardaki bireylerin genç ve ergin dönemlerde hayatta kalma oranı yüksektir. İnsan ve memelilerin çoğu dâhil olup ebeveyn bakımı ve üretkenlik düşüktür. Tip 2 hayatta kalma eğrisine sahip popülasyonlardaki bireylerin hayatta kalma oranı, her yaş için yaklaşık olarak aynıdır. Çoğu ötücü kuş türünde yaştan bağımsız, sabit bir ölüm oranı vardır. Tip 3 hayatta kalma eğrisine sahip popülasyonlarda ise bireylerin gençlik döneminde, hayatta kalma oranı çok düşüktür. Çoğu böcek türü ve tek yıllık bitkilerde görülür. Yavru verme eğilimi fazla olmasına rağmen genellikle ebeveyn bakımı yoktur.
Canlılar bulundukları ortamda hiç sorun yaşamasalardı, popülasyondaki bireylerin sayısında sürekli artış olurdu. Örneğin; bir bakteri, laboratuvar ortamında uygun koşullar altında 20 dakikada bir ikiye bölünür. Koşullar hep uygun olursa 36 saat sonra tüm dünya yüzeyini örtecek sayıya yükselir. Doğal ortamda bu durum besin sıkıntısı, avcı hayvanlar, alan daralması, hastalıklar, patojenler, doğal afetler, iklim şartları gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak popülasyonların büyümesi sınırlanır. Popülasyondaki bireylerin üreme ve yaşama şansını sınırlayan çevresel faktörlerin tamamına çevre direnci adı verilir. Çevre direncinin olmadığı bir ortamda bakterilerde olduğu gibi popülasyonlarda geometrik (2,4,8,16,32…) bir artış olurdu. Bu büyümeye Üstel büyüme denir ve grafik üzerinde “J” şeklinde bir gelişme eğrisi oluşturur. J tipi gelişme eğrisi normal koşullarda fazla rastlanmaz ancak yeni oluşan popülasyonlarda ya da doğal felaketler sonucu sayıları çok azalmış popülasyonlarda görülebilir. Bir süre sonra birey sayısı ve buna bağlı olarak çevre direnci de artacağından birey sayısındaki artış azalacak ve popülasyonun büyüme eğrisi bir süre sonra düzleşecektir.
Bir habitatın bozulma olmaksızın ihtiyaçlarını karşılayabildiği maksimum birey sayısına taşıma kapasitesi denir. Ortamdaki besin miktarının azalmaya başlaması, yaşam alanının azalması gibi çevre dirençleri popülasyonun taşıma kapasitesine ulaşmasına neden olur. Doğal ortamlarda popülasyonun birey sayısı taşıma kapasitesine yaklaştıkça büyüme yavaşlar, doğum ve ölüm oranı birbirine yaklaşır ve popülasyon denge hâline ulaşır. Bu büyümeye de lojistik büyüme denir ve grafik üzerinde “S” şeklinde bir büyüme eğrisi oluşturur.
20. yüzyıldan itibaren insan popülasyonun artmasıyla kaynaklar ve bazı canlıların nesilleri tükenmeye başlamış, çevre sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsan popülasyonundaki üstel büyüme bu şekilde devam edecek olursa yapılan tahminlere göre 2025 yılında dünya nüfusu 8 milyarı geçebilir. Bitki ve hayvanların evcilleştirilmesi, değişen tarım ve hayvancılık teknolojileri, tıbbi alandaki gelişmeler sonucunda hastalıkların azaltılması ve yaşam süresinin uzaması, insan popülasyonunda diğer canlılarda görülemeyecek bir artışa neden olmuştur. Yeryüzünün bu kadar artışı taşıyacak kapasitesi var mı? Bu soru bilim insanları tarafından yıllarca tartışılmaktadır. Araştırmalar sonucunda taşıma kapasitesinin tahmininde besin, yakıt, kereste, giyinme, ulaşım, haberleşme gibi gereksinimlerin çeşitleri ve miktarları kullanılmaktadır. Bireyin, topluluğun ya da faaliyetin tükettiği kaynakların yeniden üretilmesi ve oluşan atıkların ortadan kaldırılabilmesi için ihtiyaç duyulan biyolojik olarak verimli toprak ve su alanı ekolojik ayak izi olarak adlandırılır ve “küresel hektar (kha)” ile ifade edilir. Türkiye’nin ekolojik ayak izi ise dünya ortalamasına yakın olup kişi başına 2,7 kha’ dır.
Yaş piramitleri ile insan popülasyonunda gelecekte görülebilecek artış oranları yorumlanabilir. ABD’nin 1960, 1980 ve 2000 yıllarına ait yaş piramitlerinden; 1960 yılında, 0-15 yaş arasındaki bireylerin çoğunlukta olduğu görülmektedir. Bu durum, 1945- 1960 yılları arasında yeni doğan çocuk sayısında artış olduğunu gösterir. 1960’lı yılların sonlarına doğru doğum oranları azalsa da bebek artışı ile dünyaya gelen nesiller, 1980’li yıllarda anne baba olduklarından doğumlarda yeniden artış olmuştur. Sonuç olarak; ülkelerin yaş dağılımları, popülasyonların büyümelerinde önemli faktörlerdendir.
Yaş dağılımına bağlı olarak popülasyonlarda hızlı ya da yavaş büyüme olabileceği gibi büyüme olmayabilir hatta küçülme olabilir. Örneğin, İtalya’ da yaş dağılımı dengede olup kararlı bir nüfus yapısı korunmaktadır. Kenya’ da ise genç bireyler fazla olduğundan popülasyon büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun yanında işsizlik de sorun olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ise daha yavaş bir büyüme gözlemlenmektedir. Yaş dağılımı grafikleri; popülasyonun yoğunluğu hakkında ve gelecekteki sosyal koşullar hakkında fikir yürütmeyi sağladığından geleceğin planlanmasında da yardımcı olacaktır.
Türkiye’de de hızlı nüfus artışı, göç bazı ülkelerde olduğu gibi önemli bir sorun olmuştur. Nüfusun büyüklüğü, artış hızı, yaş dağılımı, doğum ve ölüm oranları değerlendirildiğinde; Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ülke nüfus artış hızı sürekli artmakta olup, Türkiye İstatistik Kurumu tahminlerine göre artmaya da devam edecektir. Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış ve nüfus 13,6 milyon olarak belirlenmiştir. Savaş bittiğinde ise hızlı nüfus artışı görülmüş ve Cumhuriyet tarihinin en yüksek artış oranının olduğu 1950’li yıllarda binde 28,5 olmuştur. Daha sonraki yıllarda büyüme hızı yüksek olmadığı hâlde hâlâ büyüyen bir nüfus söz konusudur. Nüfusun artışıyla beraber başta besin gereksinimi olmak üzere ihtiyaçların giderilmesi gerekmektedir ancak artan nüfusa bağlı olarak artması beklenen ekili tarım arazilerinin miktarı beklenenin aksine yıllar içinde azalmıştır. Bu durumda yurt dışından daha fazla gıda ithalatı olacak ve üretimin artması için ilaç, gübre gibi yapay yollar daha fazla kullanılacağından ürün kalitesi azalacaktır.