Güncel Çevre Sorunlarının Sebepleri ve Sonuçları
  1. Anasayfa
  2. Ekosistem ve Çevre

Güncel Çevre Sorunlarının Sebepleri ve Sonuçları

0

Biyolojik çeşitliliğin azalması, canlı tür çeşitliliğinin azalması ve tür kaybolması sonucunda olur.

Hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların daha fazla kullanılmasında etkilidir. Bu durum ekosistemin işleyişini bozarak bazı canlıların neslinin tükenmesine yol açar. Bitki, hayvan, mantar ve mikroorganizma çeşitlerinin azalması ekosistemlerdeki madde ve enerji akışının devamlılığını bozar. Ekosistemde her canlının üstlendiği bazı görevler vardır. Örneğin hiç işlevi bilinmeyen bir bitkinin gelecekte amansız bir hastalığı tedavi edecek ilaç yapımında kullanılabileceği unutulmamalıdır.

Hava kirliliği; atmosferde toz, duman, gaz, koku ve su buharı şeklinde bulunan kirleticilerin insanlara ve diğer canlılara zarar verebilecek miktara yükselmesidir.

Hava kirliliği
Hava kirliliği

Hava kirliliğine kükürt dioksit, azot oksitler, hidrojen florür, aldehitler, hidrokarbonlar, katranlar ve radyoaktif gazlar sebep olur. Hava kirliliğinin yoğunluğu; insan, hayvan ve bitkilerin sağlığı ile yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Hava kirliliğine sebep olan toz partiküller, solunum güçlüğü meydana getirebilir. Güneş ışınlarının bir kısmını tutarak insan vücudunda doğal yolla D vitamini oluşumunu engeller buna bağlı olarak raşitizm hastalığı ve tüberkülozun yayılmasına aracılık eder. Ayrıca toz partiküller, bitkilerin yapraklarını kaplayarak solunum ve buharlaşmayı engeller. Yaprakların fizyolojik işlevlerine zarar verir. Havada toz hâlinde bulunan ağır metal parçacıkları ise sindirim sistemi bozukluklarına, akciğer kanserine yol açabilir.

Kükürt dioksit gazı, atmosfere karışınca hava nemi ile birleşerek aside dönüşür ve bitkilerin yapraklarının sarararak ölmesine sebep olur. Gaz hâlindeki kirleticilerden benzol, kan kanserine yol açar. Karbondioksit, metan ve kloroflorokarbon gibi gazlar ozon tabakasının incelmesine neden olur. Ozon tabakasının incelmesi, güneşin zararlı ışınlarının süzülmesini engelleyerek cilt kanseri ve katarakt gibi hastalıkların artmasına neden olur.

Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin suyun niteliğini bozacak miktar ve yoğunlukta suya karışması ile meydana gelir. Su kirliliği çoğunlukla insandan kaynaklanır. Bunun sonucunda suyun kullanımı kısıtlanır ya da tamamen engellenir, ekolojik denge bozulur.

Konutlar, endüstri kuruluşları ve termik santrallerin çevrelerine arıtılmadan verilen atık sular, gübreleme ve tarımsal zararlılarla mücadele için yapılan ilaçlamalar su kirliliğine neden olur. Ayrıca nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve erozyonun etkili olduğu alanlar su kirliliğinin ana kaynaklarındandır.

Suya, atık su ve gübrelerin karışmasıyla azot ve fosfor bakımından zengin bileşikler de geçer. Bu bileşikler suda yaşayan siyano bakterileri ve algler için besin kaynağı olur. Böylece sularda yaşayan siyano bakterileri ve algler hızlı ürer. Bu olaya ötrifikasyon denir. Ötrifikasyon zamanla suların yeşil ve bulanık bir renk almasına neden olur. Alg birikimi sonucu suyun derinliklerine ışık ulaşamadığında fotosentez yapan canlı sayısı azalır. Buna bağlı olarak da suda yaşayan canlıların sayısı azalır ve toplu balık ölümleri gerçekleşir. Bu durum içme sularının bozularak kullanılamaz duruma gelmesine neden olur.

Su kirliliği ve balık ölümleri
Su kirliliği ve balık ölümleri

Kirli su, insanlar üzerinde zararlı etkiler meydana getirir. Kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklara, kitle hâlinde zehirlenmelere neden olabilir. Kirli suların tarımsal sulamada kullanılması, toprağın niteliğini bozarak ürün veriminin düşmesine neden olur.

Toprak kirliliği; ağır metallerin, radyoaktif maddelerin, atmosferdeki katı ve gaz hâlindeki zararlı maddelerin toprakta birikmesinden kaynaklanır. Hava yoluyla toprağa geçen ağır metal parçacıkları toprakta birikir. Bu birikim; toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını bozarak verimini düşürür. Topraktaki ağır metaller, bitkilerin yapısına girerek besin zinciri yoluyla diğer canlılara ulaşır. Ayrıca kirlenmiş sulardaki kimyasal maddeler, doğrudan ya da kontrolsüz sulamalarla toprağa ulaşır ve toprağı kirletir. Organik maddelerin miktarının aşırı artması da toprakta kirliliğe yol açar.

Kentsel atıkların geri dönüşümsüz olarak toprağa bırakılması, dev boyutlarda çöp yığınları oluşturur. Toprak kirliliği insanlarda kronik zehirlenmelere, çocuk felci, difteri, verem, tifo gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir.

Toprak kirliliği
Toprak kirliliği

Toprak tüm karasal ekosistemlerin hatta su ekosistemlerinin bile dengeli işlev yapmasını sağlar. Toprak, sadece doğanın bir parçası değil ‘‘vatan” adı altında bayraklaşmış ulusal ve kutsal bir mirastır.

Radyoaktif kirlenme; hava, su ve toprağa radyoaktif maddelerin karışmasıdır. Radyoaktif kirlenmenin en etkin kaynağı; nükleer enerji santralleri, bu santrallerde meydana gelen radyoaktif atıklar ve nükleer silah üreten tesislerdir.

Nükleer enerji santrali
Nükleer enerji santrali

Radyoaktif maddelerin yaymış olduğu elektronlar; toprağa, havaya, suya, bitkilere; bitkilerden de besin zinciri yoluyla insanlara, hayvanlara çok kolay ve çok hızlı bir şekilde geçerek radyoaktif kirliliğin en tehlikelisini oluşturur. Radyoaktif maddeler, elektron yayma özelliklerini kaybetmeden toprakta ve suda uzun yıllar kalabilir. Örneğin 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santralinde meydana gelen kazada birçok radyoaktif madde, geniş alanlara yayılmıştır. Nükleer sızıntı; çok sayıda ülkenin tarım arazisini, burada yetişen ürünleri, bu ürünlerle beslenen insan ve hayvanların sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu durum uzun yıllar etkisini göstermiştir. Örneğin ülkemizde Karadeniz Bölgesi, Çernobil kazasındaki nükleer sızıntının olumsuz sonuçlarını hâlen yaşamaktadır.

Ses kirliliği, rahatsız edici ve sağlığı olumsuz etkileyici ses biçimi olarak tanımlanır. Ulaşım araçları, endüstri kuruluşları ve eğlence araçları tarafından meydana getirilen rahatsız edici sesler bu kirliliğin temel ögelerini oluşturur. Gürültü; insanlarda fiziksel, fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar meydana getirir. Kılcal damarların daralmasına, kan basıncının artmasına, kalp atışı, kan dolaşımı ve solunum rahatsızlıklarının meydana gelmesine neden olabilir. Dikkat eksikliğine neden olarak iş gücü verimini düşürebilir. Mide hastalıklarına, işitme kayıplarına, hormon dengesizliklerine ve kas gerilmelerine neden olabilir.

Gürültüyü azaltmak için birtakım teknik önlemler alınabilir: Ses geçirmeyen izolasyon maddelerinin bina yapımında kullanılması, gürültülü araçlara yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde yol verilmesi, sesi absorbe eden sistemlerin geliştirilmesi vb. Ayrıca ağaç yapraklarının ses dalgalarını belirli oranda emme özelliği olduğundan birçok ülkede “Gürültüden Korunma Ormanları” oluşturulmuştur.

Gürültüyü azaltmak için bireylerin üzerine düşen sorumluluklar vardır. Bununla birlikte gürültü kirliliğini önlemede teknik, biyolojik ve sosyal çözüm metotlarının hepsi dengeli bir şekilde uygulanmalıdır.

Gürültü Kirliliği
Gürültü Kirliliği

Ses şiddetinin ölçüm birimi desibeldir (dB). Desibel, insan kulağının hassas olduğu orta ve yüksek frekansların özellikle vurgulandığı ses değerlendirme birimidir. Desibel oranına bağlı gürültü düzeyi ve ilgili ortamlar aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Desibel Oranları ve Gürültü Düzeyi
Desibel Oranları ve Gürültü Düzeyi

Asit yağmurları; atmosferdeki kükürt ve azot içeren gazların havadaki su buharıyla birleşip zararlı bileşiklere dönüşerek kar, yağmur, sis gibi yağışlar şeklinde yeryüzüne ulaşmasıdır. Fabrikaların ve özellikle termik santrallerin bacalarından çıkan duman içinde bol miktarda bulunan kükürt dioksit ve azot dioksit gibi gazların havadaki su damlacıkları ile kimyasal reaksiyona girmesi sonucu sülfirik asit, nitrik asit ve nitröz asit gibi zararlı bileşikler oluşur. Bu bileşikler yağışlarla, yeryüzüne düştüğünde bitki örtüsünü yakıp fizyolojik işlevlerini engeller. Zamanla bitki örtüsünün yok olmasına neden olur.

Asit yağmurları, yeryüzündeki tarihsel kültür varlıklarını tahrip etmektedir. Bunun en tipik örneği Nemrut Dağı’ndaki taştan oyulmuş eserlerde görülmektedir.

Nemrut Dağı taş heykelleri
Nemrut Dağı taş heykelleri

Küresel iklim değişikliği, Dünyamızın en büyük sorunlarından biridir. Sera gazları olarak bilinen karbondioksit, metan, azot oksitler, kloroflorokarbon ve su buharı Dünya’dan atmosfere yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını alıkoymasıyla atmosferin yeryüzüne yakın tabakalarının sıcaklığının artmasına neden olur. Bu olaya sera etkisi denir. Ancak sera etkisinin doğal seviyesinin üstüne çıkması küresel ısınmaya, küresel ısınma da küresel iklim değişikliğine sebep olur. Küresel iklim değişikliği sadece belirli bölgeleri değil tüm dünyayı etkisi altına almaktadır. Fosil yakıt kullanımı, özellikle sera gazlarından karbondioksitin artması, ormanların tahribi, çarpık kentleşme ve hızlı sanayileşme küresel ısınmanın en önemli sebepleridir. Dünya üzerinde insan hayatını etkileyen sel felaketleri, açlık ve ölümlere sebep olan kuraklıklar, orman yangınları, buzul erimeleri, şiddetli kasırga ve fırtına gibi doğal afetler küresel ısınmanın sonuçlarıdır.

Erozyon toprağın verimli tabakasının yağış suları ve rüzgârla aşındırılıp taşınması ve başka yerlerde biriktirilmesidir. Toprak; bitkisel besinlerin doğrudan, hayvansal besinlerin dolaylı kaynağıdır. Tüm canlıların yaşamı için gerekli olan suyun süzgeci ve deposudur. Sanayinin ham maddesi olan ürünler topraktan yetişir. Erozyonla toprak kaybına sebep olan faktörler iki grupta toplanır. Bunlardan birincisi doğal, ikincisi insan kaynaklı faktörlerdir.

Doğal faktörler; iklim, yeryüzü şekilleri, toprak özellikleri, kayaçların yapısı, doğal bitki örtüsüdür. İnsan kaynaklı faktörler; bitki örtüsünün tahribi, toprak işleme ve bitki yetiştirmede yapılan teknik hatalar, yanlış arazi kullanımıdır (orman ve mera gibi alanlarda tarım yapılması).

Doğal hayat alanlarının tahribi, güncel çevre sorunlarının diğer nedenidir. Bu alanlarda oluşan tahribat, ekosistemlerin doğal dengesini bozar. Doğal tabiat alanları (tabiat parkları, millî parklar, ormanlık araziler, sulak alanlar, göller vb.); çevre kirliliği, orman yangınları, asit yağmurları ve erozyondan etkilenir. Bunun sonucunda bu alanlardaki bitki örtüsü, hayvanların yaşam alanı, canlı çeşitliliği ve sayısı azalır. Bu durum ekosistemlerin doğal işleyişini değiştirerek küresel ısınmaya, doğal afetlere ve çevre için çok sayıda olumsuz sonuçlara neden olur.

Orman yangınları, ormanlık alanları tahrip eden en önemli nedenlerden biridir. Ormanların yok olduktan sonra tekrar oluşması için uzun yıllar gerekir. Ekosistemin doğal dengesini sürdürmekte ormanların önemi büyüktür.

Ormanlar sel tehlikesine karşı çevreyi korur ve erozyonu engeller. Hava nemini ve birim alana düşen yağış miktarını artırır. Rüzgâr hızını azaltır ve yönünü değiştirir. Atmosferdeki karbondioksit miktarını azaltarak küresel ısınmayı azaltır. Karların yavaş yavaş erimesini sağlayarak kar suyundan yararlanmayı sağlar. Ormanların bulunduğu bölgelerde çıplak yerlere kıyasla yazın daha serin, kışın daha ılık bir hava vardır. Ormanlar havayı temizler, gürültü şiddetini azaltır, insan sağlığına ve dinlenmeye fayda sağlar. Orman toprağında bol miktarda yağış suyu birikir. Biriken yağış suları, kurak mevsimlerde o bölgenin su miktarını dengeler. Bu nedenle “Orman; suyu saklayan, damlayla harcayan bir hazinedir.” özdeyişi ormanın ekolojik işlevine vurgu yapmaktadır.

Günümüzde hızla gelişen kentleşme ve çalışma temposunun yol açtığı gürültü, havasızlık, açık alanlarla temasın sınırlanması insanların psikolojisini olumsuz yönde etkiler. Ormanlar bu olumsuz etkilerin azaltılması için de ideal ortamlardır.

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir